24 Nisan 2014 Perşembe

KADINLARI ŞARKISI / NEVRA BUCAK

HAYATIN DIŞINDA KALMIŞ İKİ KADIN DÜŞÜNÜN. BİRİ UĞRUNA HAPİSHANEDEKİ YAZAR BİR MAHKUM TARAFINDAN BİR KİTAP YAZILMIŞ VE O KİTABIN BAŞ KAHRAMANI OLMUŞ BİR KADIN VE DİĞERİYSE YILLAR SONRA O KİTABI OKUYUP, KİTAPTAKİ KAHRAMANIN GERÇEKLİĞİNE İNANARAK GİZEMLİ BİR YOLCULUĞA ÇIKAN GENÇ BİR YAZAR... BİLİNENİN ÇOK ÖTESİNDE SUSTURULMUŞ BİR AŞK HİKAYESİ...  NEVRA BUCAK'IN MASALSI ANLATIMIYLA OKUYUCUYA SUNDUĞU "KADINLARIN ŞARKISI" YAZILDIKTAN 21 SONRA BASILMIŞ. YAZARIN BU DEĞERLİ KİTABI NEDEN BUNCA YIL RAFTA TUTTUĞUNA AKIL ERDİREBİLMİŞ DEĞİLİM. KİTABIN OKUDUĞUM HER BİR SATIRINI ZİHNİMDE CANLANDIRDIĞIM  FİLM KARELERİNİ İZLER GİBİ OKUDUM.
 KISACASI, BİRKAÇ SAATTE ELİMDEN BIRAKAMAYARAK OKUDUĞUM BU KİTABI SIKILMADAN OKUYACAĞINIZI TAHMİN ETTİĞİMDEN GÖNÜL RAHATLIĞIYLA TAVSİYE EDERİM.

                                                                       HÜSEYİN GÖKMEN


22 Nisan 2014 Salı

TıRıVıRı BİrŞeyLeR İşTe

Son zamanlarda farkettiniz mi; sidik yarışı yapar gibi herkes bir şey olduğunu, bir yerlerimize soka kanata kanıtlama çabasında, çok da gerekliymiş gibi...

"Senin ki kaç santim, benim ki daracık, onun ki daha iri..." vrak, vrak, vrak...  
Ne anladığını tahmin etmem için az arı boku yedirmedi annem, zekaya bi katkısı oldu mu emin değilim sanki gittikçe gerilediğini düşünsem de yakında cenin zekasına sahip olacağım galiba. "Oooo" dediğinizi duyuyor gibiyim.Şimdi bu durumda ne diyeyim ben sana? "senin tıynetin bozuk eyy okuyucuuu" desem ahlaksızca birşey söylediğimi sanıp beni ele geçirir geçirmez  hiç münasip olmayan yerime bi tane korsun diye korkarım... eee peki ben neyi kastettim? Cevabını da duyabiliyorum "penis, vajina, meme, popişş" zooooorrrrrtttt!!!... zort kere zoooorrrrrttttt!!! yanlış cevap işteeee.
Aslında neyi kastettiğimi  neye kastım olduğunu tam olarak ben de bilmiyorum. Hani biliyorum da hangisine en çok kıl olduğumun yüzdesel tahminini yapamıyorum. Ama bu o kadar da önemli değil ki; zira iktisat mezunu olduğu halde istatistikten koyunla danayı ayıracak kadar anlayan bir tek ben değilim ki...

Bakınız efenim ziraat fakültesi, atçılık ve nalbantçılık,son trend takı tasarımı,  hayat üniversitesi  mezunları büyyüük büyyüük kanalların karanlık reji odalarındaki yönetmen koltuğuna yayılmış bir eli kaldırmaya çalıştığı çükünde bir eli kaşarının en oval koordinatlarında gazını çıkara çıkara pişirdiklerini yedirmeye çalışıyorlar. Ulan bunların gaz odalarının bile ayrı bi cazibesi var; şu henüz evrimini tamamlamamış saftrik hatunların gözünde haa. Gaz odası fantazisi... breh breh brehhh... Bazen Adolf Hitler'in öldüğünden şüphe duyuyorum. Bunlar Naziler döneminde gaz odalarına hapsedilmiş talihsizler olsalardı hiçbir sıcak yatağın içinde rahat edemeyecek kadar orgazm içinde ölümü kucaklarlardı; mutlu son.  Hani bi de dünyanın yükünü omuzlamış halleri yok mu bakmayın öyle bitik göründüklerine. Gerçi bitik diyicez ya başka ne diyicez ki anam babam... Herifçioğlu canı sıkıldıkça testesteron salgılıyor sonra da dünyadan bi haber gazını çıkara çıkara fossuuur fosur uyuyor.
Haberci abilerimiz ablalarımız koltuklarında objektiflikten paşalar gibi dimdik oturuyorlar sırtlarını kimseye yaslamamışlar,  tabii ki dimdik duracaklar. Esen rüzgara yasla kıçını yeter be anam...

Ne giyiyorsak o deniliyor sonra pişti olduk diye astarı düşmüş suratlar...  Kıyafetlerimiz üzerimize yakıştırılmıyor diye depreşyona girip pşikolog pşikolog geziyoruz. Ulan incir yaprağına talip olmadığımıza şükretmek varken eşofmanla kunduranın uyuşup uyuşmadığını sikleyerek beyninin ırzına geçmenin bir alemi var mı. Morfin etkisi... Uyuşsa n'olucak uyuşmasa ne... nikahlayacak mısın birbirlerine... Ya ayağında ayakkabı olup da kıçında donun olmasa ne edeceedin... Dal daşşşak orrrtada yavvuşak...
Bi de suratları mahkeme duvarından yontma  juri üyeleri var ki sanırsın dünyanın kaderi ellerinde, tek bir sözleriyle karşılarında yapmadıklarını bırakmayan asalaklara diyecek söz bulabilir misiniz accabaaa...

Ulan, dünyada açlıktan birilerin etleri yenilip kemikleri sıyırılıyor. Sonra da bi daha ki et ziyafetine kimin kurban verileceğine dair  ladese tutuluyor, insanlar bahis olarak ortalara atılıyor sen İtalyan usulü rosto yap sonra damak tadımıza uymadı denilip eleştiril... tabi uymayacak hırt!.. Sen midesi kuru fasulyeyle bulgurun raksına senelerce sahne olmuş bi ecdadın torunusun, ecdada ihanet olur mu? bi zelzele daha yesin aklın hooop rostolar mideye inmeden çöpe...
Karşı komşun inşaatlarda taş taşısın, demir yüklensin, harca bulansın, beli bükülsün... sen bilmem kimin halter şampiyonu oğlunun boyu güdük kalmış diye üzül. Her gün bir yığın cinayet işlensin; sen  saçlarındaki kırıkları aldırmak için gittiği kuaförde saçlarının  beyazladığını öğrenen şarkıcı için üzül...

Elin oğlu on sekizlik çıtırları son model otomobillere bindirdiğinde seviyeli bir birliktelikleri var deyip kendi bacını ÖZ BE ÖÖZ! tıynetinden kıskan...
OOOOOFFF!.. Harbi sıkıldım haa!.. Uzun lafın kısası; kimseyi "tüh-met" altında bırakmak değil amacım. Velhasıl kelam; bakıp görmek yerine dalıp özeniyoruz, tabii dalış pozisyonu da önemli. Umarım boğulmadan kurtuluruz, BAKINIZ AKSİ HALDE "oksijen tükenir tükenmez kıçınızdaki gazınızdan medet umacak hale gelirsiniz" birilerinden söylemesi... HAYIR YAAA BENDEN SÖYLEMESİ.  

                                            HüSeyİN GöKmeN

21 Nisan 2014 Pazartesi

İnsanın kendisi yalandır zaten yalan söylediğinde neden dumura uğruyorsun ki... piç kurusu ya da o. çocuğu diye bi küfür savuruyorsan yol ver bulsun gireceği bir yılan deliği. Ha eğer ki başını ezicem diye tutturuyorsan o zaman kendinden bir şeyler vereceğini unutma; belki gururunu belki bedenini... 

Boşver yaa salla gitsin ellerin bile değmesin, önce ılık bir duş şöyle en sevdiğin sabunlarla şampuanlarla köpürte köpürte ... bir iç çek derinden olmadı bir kaç kez sonra bir oh de çık oksijen-i mekana ee boşa dememişler vardır tedbil-i mekanda ferahlık.. silkelen ferahla...

Güneşin sıcağını, denizin serinliğini hissediyorsan senden iyisi yok. beden dediğin ne ki aşık oluyorsun bağlanıyorsun et yığınıyla kaplı iskelet yığınına kendi bedeninden ne hayır gördün ki bok sıçan, hastalandığında  leş kusan altını tenine yakıştırıyorsan senden iyisi yok. 
insanın kendisi yalandır zaten yalan söylediğinde neden dumura uğruyorsun ki... piç kurusu diye bir küfür savuruyorsan ya da o. çocuğu yol ver bulsun gireceği bir yılan deliği. ha eğer ki başını ezicem diye tutturuyorsan

KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM / CAROL RİFKA BRUNT

          KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM / CAROL RİFKA BRUNT


ARANIZDA HAYATI SORGULAYAN VAR MI? KİM OLDUĞUNU, NE OLDUĞUNU, NE KADAR OLDUĞUNU?...

PEKİ BAKMANIN ÖTESİNE GEÇEREK "GÖRMEK" MERTEBESİNE ULAŞABİLEN VAR MI?

"KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM" EMPATİ KURAMAYANLARIN VE HENÜZ İNSANLIK EVRİMİNİ TAMAMLAMAYANLARIN KESİNLİKLE SIKICI BULUP RAHATLIKLA ELEŞTİRECEĞİNDEN EMİN OLDUĞUM BİR KİTAP. AMA  İYİ BİR EDEBİYAT OKURUNUN KESİNLİKLE OKUMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜM MUHTEŞEM BİR ESER.

KİTAPTA BİR KAÇ SAYFADA BİR KARŞILAŞTIĞINIZ OLUMLAMALAR YÜREĞİNİZİ BİRAZ ACITACAK. AMA BU SAYEDE BELKİ SEVDİKLERİNİZE GÖSTERMEYE CESARET EDEMEDİĞİMİZ SEVGİMİZİN FARKINA VARIP, UNUTULMUŞ DUYGULARIMIZI KÜFLENİP KOKMADAN GÜN IŞIĞINA ÇIKARMAK İÇİN KÜÇÜK BİR KIVILCIM YANAR İÇİMİZDE...

VELHASIL; KONUSU BAKIMINDAN PEK BENZERİ OLMAYAN KOLAY OKUYABİLECEĞİNİZ  DUYGU YÜKLÜ BİR KİTAP. TAVSİYE EDERİM...




18 Nisan 2014 Cuma

MASUMİYET MÜZESİ

                                                     MASUMİYET MÜZESİ


İNSANIN ÖNÜNE GEÇEMEYECEĞİ LANETLİ BİR DUYGU OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜM 'AŞK'IN LANETİNE BİR KEZ DAHA İNANDIM.

ROMANDA KEMAL'İN KENDİSİNDEN YAŞÇA BİR HAYLİ KÜÇÜK OLAN UZAKTAN AKRABASI FÜSUN'A OLAN SAPLANTILI DUYGULARI ANLATILIYOR. LAKİN BU DUYGULARDAN TUTKULU BİR  AŞKIN MI,   HASTALIKLI BİR SAPLANTININ MI YOKSA ALIŞKANLIĞIN MI AĞIR BASTIĞINI ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKTİM. AMA KİTABIN SON SAYFASINI DA OKUYUP DÜŞÜNMEYE BAŞLADIKTAN SONRA AŞKIN, TÜM BU DUYGULARIN BİR KISIR BİR DÖNGÜ İÇİNDE BİRBİRLERİNE GEÇEREK OLUŞTURDUKLARI BİR TÜR RUH HASTALIĞI OLDUĞU SONUCUNA VARDIM. 

EVET AŞKIN SİZİ NE ZAMAN, NEREDE VE NASIL BULABİLECEĞİNİ MAALESEF KESTİREMİYORSUNUZ. TIPKI ANİDEN GELEN BİR TİTREME NÖBETİ YADA KALP ÇARPINTISI GİBİ; KİMİ ZAMAN HAYKIRIP KİMİ ZAMAN NEFESSİZ KALIP BOĞULABİLİRSİNİZ BU DENGESİZ DUYGU NEDENİYLE. HAFİFE ALSANIZ OLMAZ BIRAKIP GİTSENİZ OLMAZ. ONUN ESARETİNE TESLİM OLDUYSANIZ BİR KERE TUTUKLUSUNUZDUR. 

VE ANLATILAN HİKAYENİN SONUNDA ANLADIĞIM TEK GERÇEK AŞKIN MASUMİYETİNİN TÜM GÜNAHLARA GALİP GELDİĞİ, AMA O MASUMİYETİN ESARETİNDEN KAÇMANIN İMKANSIZ OLDUĞU BİR MAHKUMİYETE HAPSEDİLMEK ANLAMINA GELDİĞİDİR.

AŞK YÜREĞİN ESARETİDİR.  TANRI SONSUZA DEK BENİ AŞKTAN KORUSUN...

3 Nisan 2014 Perşembe

MARKUS ZUSAK / İT DALAŞI

                                         MARKUS ZUSAK / İT DALAŞI    

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Markus Zusak benim favori yazarlarımdan biri oldu. "Köpek Düşleri"nden sonra serinin ikinci kitabı "İt Dalaşı"yla Wolfe ailesi tekrar karşımızda. Hikayenin odak noktasında yine Cameron ve Rube kardeşler vardır. Aradan birkaç yıl geçmiştir. Ablaları sevgilisinden ayrılmış ve sorunlu günler geçirmektedir. Büyük abileri sonunda kendi evine çıkmış ve aslında hiç istemediği ailesinden uzaklaşmayı başarmıştır; aslında bu bir kaçıştır ona göre ama çok sürmez ve ailede yaşanan sorunlar nedeniyle tekrar ailesinin yanında alır soluğu. Babaları işsiz kalmıştır ve ailenin durumu gün geçtikçe kötüye gitmektedir. 

 Wolfe kardeşler tesadüfen karşılarına çıkan bir adamın önerisiyle para kazanmak için ailelerinden gizli antrenmanlara başlarlar, rakipleriyle dövüşürler... Gün gelir beklemedikleri bir tesadüf iki kardeşi ringde rakip hale getirir. Cameron ve Rube kardeşlerin ergenliğe geçiş süreci, aralarındaki çekişme, aşkları, üzüntüleri, sevinçleri... 

"Hikayenin sonuna  doğru Cameron'ın ringde rakibi olan Rube'la dövüşmek zorunda kalışı ve dayanamayıp ona sarılarak ağlayışı" uzun zamandır ne izlediğim bir filmde ne de okuduğum bir kitapta hiçbir sahne beni bu kadar etkilemememişti.

Uzun lafın kısası "İt Dalaşı", "Köpek Düşleri"ni epeyce aşmış. Tavsiyem; hem çocukları hem ergenleri anlamak istiyorsanız kitaplığınızda mutlaka yer verin bu seriye...